Ülkemizde siyasi görüş maalesef ki babadan oğula geçen bir miras yada bir moda takibi şeklindedir. İnsanlarımızın bir çoğu neden o görüşte olduğunu bilmez bile. Sadece onlara göre olması gereken odur. Ya babadan miras kalmıştır yada o günlerde moda bunu gerektiriyordur. Siyasi görüşün modası olur mu demeyin. Türkiye’de olur.
Moda o sıralar en mazlum görünen kimseler ve partileri üzerinden yayılır. Eli yüzü düzgün, takım elbiseli efendi görünen ama illaki mazlum olan, haksızlığa uğramış sanılan birileri piyasaya çıktığı an tutulur. Hatta alınır, ezici bir üstünlükle devletin başına geçirilir. Seçilen o mazlum bile şaşırır bu duruma. Zira kendisi bile beklemiyordur bu durumu. Şaşırır. Ama görür ki mazlum politikası işe yaramaktadır. Bu nedenle de mazlum rolü takınarak kurtulmaya çalışır içinde bulunduğu her zor durumdan ki çoğu durumda da başarı sağlamayı başarmışlardır bu sayede.
Ülkemizde bu mağdur politikası sayesinde iktidara gelen AKP Hükümeti bunu kullanmayı çok iyi bilmiş durumdadır. En son ise kapatma davası sonrası yeniden canlandırdı AKP. Yargıtay Başsavcısı AKP’nin kapatılması talebiyle dava açmıştı. Tabii kaçmayacak bir fırsatla hemen mağdur politikasına başlandı. Kapatılması istenen mağdur bir partiydi artık. İddianame, bir dizi açıklamaların alt alta yazılmasından derlenmiş gibi görünüyor ve Başsavcının yetkilerini çok abartılı kullandığı ileri sürülüyordu. Toplumun diğer kesimi ise, bu davanın açılmış olmasını alkışlıyor ve ülkenin geleceğini yargının kurtaracağını düşünüyordu. Ancak olayın genelinde, mağduriyet etiketi AKP’ye takılmıştı. Zira bunu en güzel kullananlar onlardı. Moda rüzgarları onlardan yana esiyordu.
Genel seçimler öncesinde askerin 27 Nisan muhtırası ile başlayan, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararıyla devam eden mağduriyetler dizisi genel seçimlerde, AKP’ye çok büyük kazanç sağlamıştı. Parti sürekli bir yükselişe geçmişti.Şimdi ise yargı devredeydi. Bu sayede de mağduriyet etiketi yeniden AKP’nin yakasına iliştiriliyordu. Amaçları bu davayı kullanarak halka ne kadar mağdur olduklarını ispatlamak ve daha da yükseklere çıkmaktı.
Bu nedenle de Başsavcı’ya yüklenerek,eleştirerek mağduriyetlerini ispata çalıştılar. Evet eleştiri yapılabilir. Bu gayet doğaldır. Ancak ülkemizde yerleşen öyle bir görüş var ki son günlerde o bu olayda da karşımıza çıktı. Yani eleştiri ne kadar seviyesiz ve hakaret içeren sözcüklerden oluşuyorsa eleştiriyi yapanın demokratlığı o kadar kesinlik kazanıyor. Recep Tayip Erdoğan mazlum olacak, demokrat olacak, diğerleri ise zalim olacak. Bizler de Türk Halkı’nın gözünün içine baka baka dokunulmazlıkları kaldıracağım diyerek kaldırmayan, yani halkına yalan söylemiş olan Erdoğan’ın mazlum olduğuna inanacağız(!)…
Ahlak bekçiliğine soyunanlar demokrat olacak, “flört etmek fahişeliktir” diyen Cemil Çiçek ve partisi demokrat ve mazlum olacak. Savcı Yalçınkaya ise onların deyimiyle faşist, laikçi, demokrasi düşmanı olacak öyle mi?.... Kim inanır buna… Hele bir de bu olayların üzerinden bir hafta bile geçmeden İlhan Selçuk ve Kemal Alemdaroğlu başta, 12 yeni gözaltı yaşandı. Özellikle de Selçuk ve Alemdaroğlu’nun gözaltına alınma koşulları Türk Halkını isyan ettirdi. Evet belki AKP’nin bunu yaptırdığı söylenemez ama kapatma davasının hemen ardından gerçekleşen bu durum faturanın AKP’ye kesilmesine neden oldu. Bu nedenle de AKP artık mağduriyetlikten çıktı. Yaşanan son olaylarla kendi yönünde olan mağduriyetlik etiketi yön değiştirmeye başladı. Artık mazlum olanlar onlar değil. Eleştirilenler, katil muamelesi gösterilerek gözaltına alınan ülkemin aydın insanlarıdır mağdur olanlar, mağdur edilenler….
Şimdi bakalım neler olacak. Mağduriyetliğini kendi yaptıkları sayesinde kaybeden AKP durumu nasıl kurtaracak acaba? Zira artık en büyük kozları olan mağduriyetlik yok ellerinde artık.
ARZU KÖK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder