GİTMEK Mİ KALMAK MI?
Fazıl Say sol liberal bir Alman gazetesine demeç vermiş: "Bizim Türkiye rüyamız öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30, onlar yüzde 70. Bizi dışlıyorlar. Çankaya'daki davete bir sürü ıvır zıvır adamları çağırdılar, beni çağırma gereği bile duymadılar. Bu iş böyle devam ederse kızımı da alıp bir başka ülkeye yerleşeceğim."
Fazıl Say’ın bu açıklamasının ardından pek çok aydın da bu ve benzeri açıklamalarda bulundular. Evet Türkiye’ de aydın olmak zor. Ezilirsiniz, yıpratılırsınız. Bezdirilir, bıktırılırsınız. Ama yine de gitmek çözüm müdür? Bırakın tüm diğer nedenleri bu canım ülkeyi özleyip deliye dönmeyecek misiniz, geri dönmek istemeyecek misiniz? Gerçi onlara sözümüz geçmez belki. Ama bir durup düşünmeleri gerekmez mi?
Bırakıp bir tarafa gidemeyecek olanların onlara ihtiyacı yok mu? Tek bunalanlar onlar mı? Bu şekilde davranarak bu zihniyete hizmet ettiklerinin farkındalar mı? Azınlığın çoğunluğa dayatmaya çalıştığı bir yaşam tarzından şikayet ediyorlar. Peki bu dayatmaya karşı kendileri ne yapıyorlar? Kaçarak bu azınlığın amacına ulaşmasına hizmet etmiş olmayacak mısınız? Asıl yapmanız gerekenin kaçmak değil de halkı bilinçlendirerek bu meseleden tümden kurtulmaları için çaba harcamanız gerekmez miydi?
Fazı Say'ın sözleri, yeni dönemi anlatmanın fırsatı olarak algılandı kimi çevrelerce: “Onlara göre, uzun yıllar, azınlık çoğunluğun haklarını yok saymış, hatta varlıklarını inkâr etmiştir; yaşam tarzına karışılıyor tehditlerinden kurtulmak gerekir; ülkemizde temel özgürlükleri elinden alınan büyük bir kesim vardı, Fazıl bey onları görmelidir; onun yaptığıysa, inançlı insanlara hakaret ve saygısızlıktır.” sözleri sarfedilmektedir. Ancak “buralardan gideceğim” demenin inançlı insanlara neden saygısızlık sayıldığını anlamak da çok güç.
“Çoğunluk” dedikleri aynı yaşam tarzından farklı davranışları saygısızlık almış, hatta hakaret olarak karşılamıştır. Bu sözler aslında içinde bulunduğumuz durumu çok güzel tanımlıyor:” Çoğunluk artık azınlığın yaşam tarzına göz dikmiştir. Onlara göre günümüz, azınlığın yaşam tarzının, çoğunluğun alışkanlık ve anlayışından farkını gösterme ve sergileme dönemidir. Genel ve yaygın olandan farklı davranışı, çoğunluğun saygısızlık olarak görmesinde şaşılacak bir şey yoktur.”
İçinde bulunduğumuz bu dönemden sonra, 'azınlık' denenlerin yaşam tarzının istisnai bazı yanlarının abartılarak öne çıkarılması aşamasına geçileceği gerçeği de önümüzdedir. Halkın hoşgörmediği, hatta hoşgöremeyeceği bu yaşam tarzından halkın rahatsız olduğu ise bu dönemde ortaya konacaktır.
Sonra da eleştiri ve suçlanma dönemi açılmasına çalışılacaktır. Amaçlanan odur ki, eleştiri başlayınca, mahalle baskısı sonucu zaten pek çok kişi, suçlanma dönemine bile gerek kalmadan, 'uyum' dönemine girmiş olacak böylece de azınlıksız bir toplum yaşamı başlayacaktır.
Ben, içinde bulunduğumuz, 'Azınlığın yaşam tarzını tanıma' döneminden bir adım daha ileriye gidilemeyeceği kanısındayım. Zira bu gelişmenin ikinci adımında, bugün “yaşam tarzıma karışılıyor,tehditlerinden kurtulmak gerekir” diyenlerin; hatta “Fazıl Say giderse üzülmem” diyen Dengir Fırat’ın da bilmesi gereken bir şey vardır ki çoğunluğun bugün ki liderlerini gün gelip gavurlukla suçlayacakları bir gerçektir.
Ancak bunun olması için de yapılması gereken kaçmak değil bunlara karşı olanların bir araya gelerek mücadele etmesidir. Bu anlamda da kaçmayı düşünenlere çok büyük işler düşmektedir. Bu nedenledir ki onlardan artık kaçma söylemleri değil, mücadeleye çağrı söylemleri bekliyoruz.
ARZU KÖK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder