Gün geçmeden ölüm haberi alıyoruz Tuzla tersanelerinden. Cephede ülkesi için savaşan civanmertlerimizin şehit haberlerini aldığımız gibi. Ölüm değil, seri cinayetler işleniyor artık Tuzla’da. Çalışma Bakanı’na göre ise bu durum sanayileşen her ülkenin sorunu. “Denetledim” diyor Bakan Bey. Hemen arkasından, denetlediğini söylediği tersaneden geliyor bir işçinin ölüm haberi. “Bu nedir peki?” demeye kalmadan bir yenisi daha... Daha nereye kadar sürecek bu zamansız ölümler, daha kaç işçi ölecek?
Ölümler devam ediyor, cinayetler devam ediyor. “Gemi patronları kusurluysa, hataları olursa, acırsam namerdim” diyor Bakan Bey, kabadayıca bir tavırla. Ve bu tavrın üzerine iki ölüm, yani iki cinayet daha.Buyrun Bakan Bey; acımayın bakalım, acırsanız namertsiniz! Sakın yanlış anlaşılmasın. 400 delegenin önünde haykırarak Bakan Bey kendisi söyledi bu sözleri. Ve artık son verilmesi gerekmiyor mu bu gidişe?
Altı üstü üç kuruş, altı üstü asgari ücret, bir kiraya bile yetmeyecek bir ücret için ölüyorlar. Sigorta yok, ölümler kayıt dışı, üç kuruş kan parası ödeniyor, almak zorunda kalıyor geridekiler çaresiz. Geridekilere ise bir ölüm, bir iş cinayeti miras kalıyor. Sayın Bakan konuşurken, ‘Ben Anadolu çocuğuyum’ diyor; o nedenle mi jöleli saçlarınız , pırıl pırıl parlıyor. Etrafınızda korumalar var, bilmem kaç bin YTL maaş alıyorlar; siz Sayın Bakanımızın maaşını hiç sormuyoruz bile. Koca bakana ne kadar maaş aldığını sormak mı ne mümkün?
Ama ölenler de Anadolu çocuğu, bırakın iyi ücret almayı, kafalarında baret bile yok, iskelede ise emniyet kemeri... Baret kaç para ya da emniyet kemeri kaça, yıpranmış elektrik kablosunun metresi kaça? Ancak almıyor patronlar iş güveni sağlayacak malzemeleri. Nasıl olsa, ölenin arkasından yenisi gelecek. Zorluk çekmiyorlar nasıl olsa, ölenin yerine yenisini bulmak için. Kapıda milyonlar aç ve açıkta dururken, işsizken, çok kolay yeni bir köle bulmak. O nasırlı ve hünerli ellerde şekillenen, çiçekler ve törenlerle medarı iftiharlarımız olarak denize indirilen, gemiler, yatlar, tekneler mezar oluyor genç bedenlere.
Başbakan ne düşünüyor, Bakan ne düşünüyor acaba? AKP ve MHP tersane patronu vekiller ne düşünüyorlar?.. Ölümler karşısında sessiz kalmasın savcılar, yargıçlar!.. Çünkü her ölüm bir cinayet, taammüden adam öldürüyor Tuzla’nın patronları. Yarın bir yenisi daha olmadan, dursun ölümler, dursun bu cinayetler!
Bizler bu haykırışı dile getirirken ilginç bir gelişme oluyor. Ölümleri protesto etmek isteyen işçiler, sokağa çıkınca "devlet" onlara engel oldu. İşçisinin ölümüne engel olamayan devlet, sesini duyurmasına, copla, yumrukla engel oldu. Aslında demokratik-kapitalist düzen böyle bir şey olsa gerek. Gerekli önlemi almadığı için onlarca işçinin ölümüne neden olan işverene göstermelik para cezası, ölmeyip de hayatta kalan işçiye sopa. Ve bir kez daha görüldü ki devlet, ölümlerden ziyade, ölümleri protesto edenlere öfkeli imiş. Böylece de Tuzla işçisi ölme hakkından sonra, dayak yeme hakkıyla da tanıştı.
AB yolundaki reform sürecimizde sağlam adımlarla ilerliyoruz. “Zaten ölen ölür, kalan sağlarla Avrupa'ya gireriz”, diye düşünüyor hükümet sanırız. Böylece de Avrupalıları ürküten nüfusumuzu da kontrol altına almış oluruz. Zaten "serbest piyasa ekonomisi" de bu değil mi efendim. Yeni slogan, "Bırakın ölsünler." Hatta sessiz sessiz ölsünler, seslerini çıkarırlarsa da copu kafalarına yesinler.
Tuzla tersaneleri ölüm kokuyor. Gemiler birer tabut. Bu gidişata dur diyemeyen devlet ölümler karşısında sesini çıkarmak isteyenlere dur diyor. Nasıl bir anlayış bu? Nasıl bir babalık. Öyle ya bu halk hep devleti baba olarak tanımlamadı mı? Şimdi, ya hemen dur denilmelidir bu ölümlere yada devleti temsil hakkını elinde bulunduran hükümet istifa etmelidir.
ARZU KÖK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder