Yüz metre koşucularını dahi kıskandıracak süratte değişen bir ülke gündemimiz var. Gündem oluşturma konusunda adeta bir müshil kullanıyormuşuz gibi bir izlenim var. Bekler olduk. Gündemi bir anda değiştirecek nasıl bir bomba patlayacak diye. “Gerilimin tarafı olmayacağız” diye bağıranların ağızlarından çıkan her söz başlı başına gündem kaynağı oluyor.
Yer demir, gök bakır derler ya işte öyle bir durum sözkonusu… Hava kurşun gibi ağır… Konu deseniz binlerce… Haber deseniz ohoooooooo… Komplolar, planlar, korkular, acılar iç içe… Umut mu dediniz? Gerçi bu milletin umudu hiçbir zaman tükenmez. Ama onun da tükenmesine az kaldı… Ve bu konuda yazılacak çok ama çook şey var “ama…”
Bir ülkede “Biz asılız. Bu ülkede ‘bizim’ istemediğimiz hiçbir şey olmaz.” zihniyetine sahip bir kesim varsa ve bu kesim, sayı bakımından azınlık teşkil etmesine rağmen, devlet içindeki etkinliği bakımından belirleyici bir rol oynamaya başlıyorsa işte o zaman iş ‘ama’lara kalıyor ne yazık ki. Birileri çıkıp istediği kadar samimi çözümler üretiyor olsun. Kendi çıkarlarını hiçe sayıp vatanı milleti için çalışsın. Alacakları tepki çok açık: “Kimsiniz ki kalkıp koskoca hükümete çözüm önerisi getiriyorsunuz? Bir de utanmadan fedakarlıktan bahsediyorsunuz?” denir önce. Sonra da ilgili yargı organlarında kesilir cezanız. Bir de yalaka basın size yerinizi gösterir tarzda bir kaç makale, yorum yazısı yazıp sizi bir de toplum önünde yerin dibine sokar.
Tam bir cadı kazanı kaynatılıyor ülkemizde. Bilinmeyen, nedense açıklanmayan gerekçelerle bir sürü insan gözaltına alınıyor, cezaevlerine atılıyor. Ortada bir iddianame bile yok. Bu gözaltıların, "Ergenekon" adı verilen ve bir yıldan daha fazla süredir yürütülen, sürekli genişletilen ama bir türlü sonucuna varılamayan bir soruşturma kapsamında olduğu biliniyor. Ancak savcının gözaltına alınmasını istediği isimlerin hepsinin AKP karşıtları olması, ortada bir başka iş olduğunun ipuçlarını veriyor bizlere.
Yazıktır ki yaklaşık bir yıldır yaşadığımız gelişmeler Amerika Birleşik Devletleri’nde 1950’de Senatör McCarty’nin başlattığı insan avına dönüşmüş durumda. O dönemde hukuk arka plana itilmiş, McCarty önüne geleni sorgulamaya almış, ABD toplumuna büyük bir korku salmıştı. O dönemde arkadaşlarını ihbar etmeyenler işlerinden güçlerinden edilmiş, aileler dağılmış, insanlar perişan olmuştu. 1954 yılında iş o kadar çığırından çıkmıştı ki siyasetçiler, askerler, bürokratlar, gazeteciler ve sanatçılar McCarty’nin hedefi oldu. Sonunda çizmeyi aşan McCarty suçlu bulunarak görevden alındı ve kapkara utanç dönemi sona erdi.İşte yazıktır ki bu olaylar şimdi de ülkemizde yaşanıyor.
Sanki gözaltına alınanlar bu ülkede yaşamıyor yada kaçma ihtimalleri yüksek insanlarmış gibi, sürekli gündemde olan insanlar sabahın köründe gözaltına alınıyorlar. Bu durumda soruşturmayı yürüten savcının McCarty dönemini bile geride bırakmaya başlamış olduğu da gözlerden kaçmayan bir gerçektir. Gözaltına alınanların evleri didik didik aranıyor önce. Sonra işyerlerinde başlıyor aramalar. 20 den fazla insan gözaltına alınıyor. Tabii daha öncesinde gözaltına alınanlar hariç. Daha önce gözaltına alınanlarla birlikte yüz kişiden fazla insan kaynatılmaya çalışılan cadı kazanının içerisine atılmış durumda. Hiçbiri tam anlamıyla neden suçlandığını bilmiyor.
Bir hukuk devletinde olmaması gereken bir durumla karşı karşıyayız. Zira bir hukuk devletinde devletin savcısı ucu açık bir soruşturma yapma yetkisine asla sahip değildir, sahip de olamaz. Aralarında çok önemli kişilerin de olduğu bir sürü insanı gözaltına almaya cesaret edemez. Bir savcı kendisine verilen yetkiyi bu şekilde kullanma hakkına sahip değildir. Zira bir hukuk devletinde insanlar suçlarını dahi bilmeden aylarca cezaevlerine kapatılamazlar. Durum ciddi anlamda çığırından çıkmıştır.
Şimdi herkes aynı soruyu soruyor. Nereye gidiyoruz? Bundan sonra neler yaşanacak ? Kimselerin doğru dürüst bir tahmini yok. Ancak, tutuklamalar arasında bulunan emekli Orgenerallerin sayılarının artışı, acaba bir şeylerin işareti mi sayılmalı? Acaba “Bu iş "TSK’ya kadar uzanacaktır” demek mi isteniyor? Sanki “Siz AKP’yi kapatın, bizim de ne yapacağımızı görün” deniyormuş gibi bir hava estiriliyor.
Açıkçası tüm Türk ulusu korku içinde. Zira gelişmeler tırmanıyor ve kontrolden çıkmış gibi bir görüntü veriyor. Ancak böyle filmleri biz eskiden de gördük. İktidar kendince başlatır birşeyleri. Ama olaylar öyle bir gelişmeye başlar ki olayın kontrolünü kaçırıverir elinden İş içinden çıkılmaz noktalara gelir… Aynı şekilde, muhalefet ayaklanır ve öylesine bir fırtına estirir ki, olayın kontrolü kaçıverir. Nerde duracağı belli olmayan bir ortam oluşur...
Yazıktır ki bugünlerde işte böyle bir ortamdayız. birileri çıkıp da oyunu tatil etmeye kalkarsa kimse şaşırmasın. işte o zaman nasıl ayıklayacaklar acaba pirincin taşını? Çok ince bir ipin üzerinde yürüyoruz şimdilik. Kimseler yerinden kıpırdamıyor. Herkes sessiz. Her birimiz, film seyreder gibi olayların seyrine dalmışız. Ancak Şu da bilinmelidir ki, bir süre sonra duvara çarptığımız zaman, iş işten geçmiş olacak… Demokrat(!) AKP iktidarının son altı yılda ülkeyi getirdiği nokta bu ... Ancak şu da bir gerçektir ki yapılan hiçbir şey karşılıksız kalmaz...
ARZU KÖK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder