30 Eylül 2008 Salı

DENİZ FENERİ VURGUNU

6 yıl önce "Yolsuzluklara damardan gireceğiz." diyerek seçmenine söz veren Erdoğan bu günlerde etrafına resmen alev saçıyor. Çok kızgın bu ara. Gazete sahiplerini ilçe kongrelerinde yuhalatmaya, onları tehdite varan, sinirlerini bu kadar bozamn şey neydi acaba? Bu sorunun yanıtını biraz da olsa ülke gündemini takip eden herkes çok çabuk cevaplayacaktır. Zira ardarda patlayan olaylar Erdoğan'ın sözünü ne kadar(!) tuttuğunu gösterdi bizlere.
Önce 1 milyon dolarlık rüşvet olayı patlak verdi. Bu olayın ardından Şaban Dişli Erdoğan'ın yardımcılığı görevinden istifa etti. Ardından da Deniz Feneri Derneği dolandırıcılığıyla ilgili iddianame iktidar partisine hatta Başbakana kadar uzandı. Bu kadar mı sadece? Elbetteki hayır. AKP Batman İl Başkanı Ömer El bir çete ile birlikte ihaleye fesat karıştırmak suçundan aranıyor. Gaziantep'te ise AKP'li Büyükşehir Belediyesi'nin partili iş adamlarına üç günde 73,5 milyon YTL rant sağladığı iddiaları savcılıkta. İşte bunlar yüzünden öfke saçıyor Erdoğan. Ülkenin başbakanı en yakınındaki yardımcısı, il ve belediye başkanlarına uzanan yolsuzluğun üzerine gideceğine medya patronları ile polemiğe giriyor. Neymiş efendim özellikle Deniz Feneri olayı kamuoyuna o medya organları tarafından iletilmiş. İletilecek tabii. Zira bu onları görevi. Oysa Başbakan "Saçı bitmedik yetimlerin hakkını yedirmeyeceğiz" diye bağırıyordu meydanlarda. Sanırız ki Başbakan bu yolsuzlukların üzerine gitmek yerine medya ile polemiğe girerek koruyacak yetim hakkını. Tabii bir seçenek daha var. Zira Başbakan ihaleye fesat karıştırmayı, resmi işlerden komisyon almayı, Din-Allah adına para toplatılıp insanların sömürülmesini, haram yollarla nüfuz ve mal sahibi olmayı, yetim hakkını korumak olarak algılayor olabilir. Ne dersiniz?...
Bizim milletimizin bir ince tarafı vardır. Yufka yüreklidir. Fakir birini gördüğünde dayanamaz. Elindeki üç kuruşun en az birini paylaşır. Bu aslında çok güzel bir özelliktir. Ancak bu güzel özellik kimileri tarafından kullanılagelmiş, insanlarımız yardım fikrinden dahi uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. En güzel örnek Deniz Feneri olayıdır bu anlamda. Olayı ilk duyduğumda açıkçası "Ülkemizde hayır işleri için kurulmuş Çocuk Esirgeme Kurumu, Darülaceze, Kızılay, Gaziler Vakfı....vb. kurumlar varken gidip ne olduğu belirsiz kurumlara para yatırılırsa olacağı budur." şeklinde düşündüm. Daha sonra şöyle bir baktım bu şekilde insanlardan para toplayan o kadar çok dernek ve vakıf var ki şaşırmadım dersem yalan olur. Deniz Feneri, Hızır Yardımlaşma, İnsan Eğitimi ve Kültür, Zeytin Dalı.... vb.. Ki bunların çoğunun da kuruluş tarihleri 2002 sonrasına denk geliyor. Peki ama neden insanlar yukarıda bahsettiğim bilinen köklü kurumlara değil de bunlara yardım ediyorlardı. Neden?... Biraz araştırınca durum az çok netlik kazandı.
2004 yılında yapılan düzenlemeler, hatta ince ayarlarla, kanuna " Fakirlere yardım amacıyla gida bankacılığı faaliyetlerinde bulunan dernek ve vakıflara, Maliya Bakanlığı'nca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı" şeklinde yapılan ekleme ile beyanname veren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince, yapılan bağışlar gider olarak indirilebilir hale getirilmiştir. Bu bağışlar aynı zamanda KDV Kanunu'nun 17. maddesine istinaden KDV'den de muaf tutulmayı sağlamaktadır. Ancak bu vakıf ve derneklere tanınan Bakanlar Kurulunca 'Vergi Muafiyeti', kamu yararına çalışan vakıf ve derneklere bağış yapanlara tanınmamış, sadece sınırlı bir avantajla sınırlandırılmıştır. Örneğin:
Gelir Vergisi mükellefi olan ve 200'er bin YTL kazanç sağlayan iki kişi var diyelim. Bunlardan A kişisi gıda bankacılığı yapan bir vakfa 200 bin YTL , B kişisi ise diyelim ki Mehmetçik Vakfı'na 200 bin YTL bağışlamış olsun. Bu durumda A kişisi yaptığı bağışın tamamını vergiden düşecek ve hiç vergi ödemeyecektir. B kişisi ise yaptığı bağışın % 5'ini yani 10 bin YTL'sini kazancından düşebilecek, geriye kalan 190 bin YTL için de Gelir Vergisi ödemek durumunda kalacaktır. bu durum kurumlar vergisi için de aynen geçerlidir. Şimdi söyleyin bakalım sevgili hükümetimiz yardımları o tarafa yönlendirmek adına özel bir çaba harcamışa benzemiyor mu? Açıkçası bu araştırma paranın neden köklü kurumlarımıza değil de ne oldukları, paralarının nereye aktığı belli olmayan vakıf ve derneklere gittiğini çok net anlattı bana. Ya size?...
Açıkçası deniz feneriysi, belediyelerin iftar çadırıydı, cemaatlerin hayrıydı hepsi ama hepsi yıkılmaya çalışılan sosyal devletin yerine oturtulmaya çalışılanlardan ibaret. Yolsuzluk ve dolandırıcılık sosyal yardım örtüsüne büründürülerek sömürünün dozajı arttırıldı. Şimdi zamanında bunlara yasalar ile yardımda bulunan Bakanlar Kurulumuz bunu önüne nasıl geçecek merak ediyoruz. Zira geçmemeleri zaten niyetlerini açıkça ortaya koymaları demek olacaktır. Belki de Başbakan'ın öfkesi böyle bir ikileme düştüğü içindir ne dersiniz?...
ARZU KÖK
kok.arzu@gmail.com

Hiç yorum yok: