Başbakan Erdoğan Rize’de hidroelektrik santrallara karşı çıkan çevrecileri ‘Boş vakitlerini değerlendirenler’ diye niteleyip, ‘Ben çevrecinin daniskasıyım’ demiş.
UNESCO tarafından Türkiye’nin ‘biyosfer rezervi’ olarak görülen ve koruma altına alınan, Rize ve Artvin dereleri üzerine kurulması planlanan HES (hidroelektrik santralı) yağması gündemde bugünlerde. Ve önümüzde pek çok örnek mevcut yapılan HES'lerin sonuçlarıyla alakalı. Zira Anadolu’nun nehirleri, gölleri plansız kentleşme, baraj ve sulama politikalarıyla yok edidi. Ve anlaşılan sıra, koruma altına alınması önerilen, dokunulmaması gereken Doğu Karadeniz’in akarsularını kurutmaya geldi. Doğal olarak da bu duruma çevrecilerle beraber doğa halkı da karşı çıktı. Hatta ve hatta HES istilasına karşı köylüler, derelerin başında sopayla nöbet tutuyormuş!
2007’den tarihinden itibaren satış sözleşmelerinin imzalanmaya başlanmasının ardından ‘dere yağması’ katlanmış, sadece Artvin dereleri üzerinde 106, Rize dereleri üzerinde ise 64 proje geliştirilmiş. Hatta söylemlere göre kuru dereler üzerine bile HES kurulması öngörülerek bir rant oluşturulmaya çalışılıyormuş. Bilindiği gibi hala süregelen bir Karadeniz Sahil Yolu çalışması var. Ve bu çalışmanın verdiği zarar ortada. Bunu gören yöre halkı ‘Derelerin Kardeşliği Platformu’ kurmuş ve eylemlerine başlamış haklı olarak. Bu nedenledir ki Rize’ye giden Erdoğan çevrecilere sataşmış sanırız. Demiş ki: “Dünyanın çeşitli yerlerinde çevreciler vardır. Bunlara ‘ne yaparsınız’ dersin, inanın şöyle ele avuca gelecek bir şey yok. Sadece boş vakitlerini değerlendirmek için yaptıkları iş bu. Yarın, gazeteler bunu ‘çevreciler karşı çıktı’ diye yazacak. Ama ben çevrecinin daniskasıyım. İstanbul Belediye Başkanlığım sırasında neler yaptığımızı özellikle İstanbul’da yaşayanlar çok iyi bilir. İstanbul susuzdu. 180 kilometreden su getirdik. Çevreciler o zaman da karşımıza dikildi, ‘ağaçları söküyorlar’ diye. 800 bin fidan diktik, Istranca’ya.”
Başbakan, Karadeniz coğrafyasını ve bölgenin ekosistemini yok edecek hidroelektrik santrallarını savunurken, bilgi ve görgüsüyle tüm Türk halkını da aydınlatmış oldu sağolsun. Hatta hatta tüm çevrecilere hadlerini bildirdi. Siz kim çevreyi korumak kim? Değil mi? Başbakandan daha çevreci olacak değilsiniz ya? Zaten yapılan icraatlarda da ne kadar çevreci olunduğu görülmüyor mu? Mesela kıyıları dolduranlara ödüller veriliyor. Açlık ve susuzluğun en büyük tehdit olduğu günümüzde su havzaları daraltılıyor. (En son İstanbul'un su sorunu için kullanılan Melen çayında balıkların ölmesi en güzel örnek değil mi? Melen çayı kurumadı mı? ) Yeşil alanlar büyük inşaat şirketlerine emanet ediliyor. (Mesela boğaza yapılacak üçüncü köprünün Beykoz-Sarıyer arasındaki son yeşil alanı yok edeceğini de göremiyorlar.) Ve en güzeli belki de küresel ısınmayı yağmur duasıyla çözmek gibi yeni icatlar dahi geliştirildi. Şimdi tüm bunlar yapılırken siz kalkıp Başbakan'ı ve hükümeti eleştireceksiniz çevreciler olarak. Olmaz. İşte böyle bildirirler adama haddini.
Aslında ne kadar trajikomik bir durum bu farkında mısınız? Gelecek kuşakları belki de en çok ve doğru bilinçlendirmesi gereken Başbakan, onlara çevre adına yanlış mesajlar veriyor ve ardından da kendisini dinleyen çocuklara oyuncak dağıtıyor. Bilmiyor ki çevrecilik aslında toplum vicdanı demektir. Ve Başbakan bu sözleriyle toplum vicdanını hiçe saymaktadır aslında. Bu vicdana sahip çıkanları da ‘boş vakitlerini değerlendirme’ çabası içinde olarak görebiliyor. Yazık gerçekten çok yazık.Rizeli Başbakan, elektrik üreteceğiz diye biyosfer rezervi olarak görülen Doğu Karadeniz’in derelerini müteahhitlere satıyor. Yine birkaç AKP’li milletvekili daha zengin olsun diye ‘yağmur ormanı’ olarak adlandırılan Papart Vadisi’ne bile göz dikiyorlar. Ancak geleceği çok daha iyi gören halk artık bunları yutmuyor. Susuz kalmak istemiyor. Başbakan istediği kadar azarlasın, kendi doğal ortamlarına sahip çıkan çevreci insanları. Onlar yine de haykıracaklar:‘Bırakın dereler özgür aksın!’ diye.
ARZU KÖK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder