Şu sıralar kimsenin dikkatinde olmayan, ancak ileride en çok tartışılacak bir konu, tehlike var. Ancak Ankara bu ara çok meşgul. Şimdilik az sonra bahsedeceğim konuyu düşünemiyorlar bile ve oralar birer kale ve kimse dokunamaz gibi geliyor insanlara. Belki de bu nedenledir, kim bilir çok rahatlar şimdilik. Ancak bir an önce tartışılmaya başlanmaz ve önü alınmazsa yarın çok geç olacak. Zira birileri bunun hazırlığına başladı bile.
Bu konu önümüzdeki aylarda yapılacak olan rektörlük seçimleri konusudur. Çünkü 21 üniversitenin rektörü değişecek bu dönemde. Yani bir anlamda ülkemizde bulunan 85 devlet üniversitesinin dörtte biri kaderini tayin edecek. Neden mi kaderini tayin edecek? Çünkü rektör seçimi sadece üniversiteyi kimin yöneteceğinin yapıldığı bir seçim değildir. Türkiye’de rektörler yürürlükteki yasanın onlara çok geniş yetkiler vermesinin de getirdiği imkanla bu işlevlerinin dışında ve yaşam tarzımızı etkileyebilecek kadar önemli olabilir haldeler.
Yani yeni seçilecek 21 yeni rektör, YÖK yasasının emrettiği gibi;
"ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren, Hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı" kuşaklar yetiştirecek, böylece de ülkenin geleceğini Cumhuriyet’in temel değerlerine sahip gençlere emanet edecek, yahut da siyasi yapının beklentilerine yanıt verme çabası içerisinde olacak.
Görüldüğü gibi içerisine gireceğimiz dönem aslında çok hassas bir dönemdir. Bu dönemin hassaslığını ise Trabzon’da çıkan Kuzey Ekspres gazetesinin 6 Mayıs 2008 tarihinde yayımladığı bir söyleşiden aldığımız bazı satırlar sanırım olayı çok güzel özetleyecektir. Söyleşi bir gazeteci ile Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin (KTÜ) eski rektörü olan ve yeniden rektörlüğe adaylığını koyan Prof. Dr. Aydın Dumanoğlu arasında geçiyor:"- KTÜ’de tarikat ve cemaatçilerin etkin olduğu söyleniyor. Tarikat ve cemaatlere yakın isimler sizi destekliyormuş?- Kimi destekleyeceklerini bilmiyorum. Ama şu anda büyük çoğunluğu benim yanımda değil.- Tarikat ve cemaatçi öğretim üyesi sayısı tahminen ne kadar?- Kesin sayı veremem. Ama öyle tahmin ediyorum ki Fethullahçı diye tanımlanan veya o gruba yakın olduğu söylenen öğretim üyelerinin sayısı 80 civarında. Türkiye Gazetesi’ne yakın bir grup daha var. Işıkçılar diyorlar. Onlar da 15-20 civarında. Bir de diğer tarikat ve cemaatten olanlar var. Onlar da 40-50 civarında.- Bu ifadelerinize göre, KTÜ’ deki öğretim üyelerinin neredeyse dörtte biri cemaatçi-tarikatçı.- Öyle görünüyor.- Bu gruplar herhalde eskiden de vardı.- Eskiden bu kadar fazla değildi. O zaman böyle ayırım da yapılmıyordu."
Bu konuşma olayın ne kadar vahim bir halde olduğunun en somut göstergesi niteliğinde. Bu nedenle de bu durum şimdiden gündeme alınmalı ve bir şekilde ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz gençlerimizi yetiştirecek kurumlarının şu anını ve geleceğini tartışmaya başlamalıyız. Zira görünen odur ki yarın çok geç olacaktır.
Rektör seçimlerinde oy kullanacak öğretim üyelerine de bu anlamda büyük iş düşmektedir. Umarız ki onlar taşıdıkları bu büyük sorumluluğun farkında olurlar ve ona göre bir karar verirler.
ARZU KÖK
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder